1984 İLKBAHARI (ZEKİ KAYMAKÇI)
Hava o kadar mükemmel ki az sonra kalkıp Beyazıt’ta ağabeyime ait olan iş yerine çalışmak için gidecek kişinin ben olduğunu bilmek içimde büyük bir ıstırap yaşatsa da içim kıpır kıpır. Günlerdir her bakkala gelişinde gözlerimin içine bakan ve birkaç gündür de işe giderken çalıştığı yere kadar konuşabilmek ümidiyle arkasından yürüdüğüm kıza kesinlikle açılmaya karar vermiş olmanın huzuru işe geç kalınca ağabeyimden yiyeceğim azarın ve akşam bir saat daha fazla çalışma durumunu göze seve seve almış durumdayım.

İş dediğimde 11 yaşında İlkokul biter bitmez başladığım, okula giden yaşıtlarımı gördükçe kahrolarak gözyaşlarımı içime akıtarak 5 yıldır çalıştığım ayakkabı sayacılığı. İş yeri ağabeyime ait, nasılda iyi ve işinin ehli bir usta anlatamam, gözüme koskoca bir adam gibi görünen kişinin benden sadece 16 yaş büyük olduğunu ve o sırada 32 yaşında bu gün benim daha çocuk dediğim yaşta biri olduğunu daha yeni idrak ediyor olsam da, o zamanlar ağabeyim hem iyi bir iş yeri sahibi hem de benim korkulu rüyam. Yabancı bir yerde çalışıyor olsam bu kadar bozuk yemezdim bu kadar küfüre maruz kalmazdım ama işte ağabey sonuçta. Çalışma saatleri de sabah gelebildiğin kadar erken ki; saat 8 gibi akşam ise 23.05 trenine yetişecek kadar bir zaman. Çalışırken o zamanlar yapabildiğimiz tek şey yüksek sesle kaset dinlemek ve hayal kurmak. Benim o yaşlarda kurabildiğim en mükemmel hayal ise bir kız arkadaşımın olabilmesi. Futbol oynuyorum o dönemlerde hem de nasıl oynuyorum benden yaşça büyük insanlar beni kendi aralarında oynatıyorlar çok iyi oynuyorum saha da kendimi kral gibi hissediyorum ama sadece sahada. Dışarı çıktığım anda ne yaşıtlarımın giyindiği gibi giyinebilen biriyim ne de onların kız arkadaşları gibi biri olmuş hayatımda. İşte bu sabah bunun için ilk ve en büyük adımı atacağım, şu an adının ne olduğunu bile hatırlamadığım bir kızın karşısına çıkıp benimle arkadaş olup olamayacağını soracağım. Arkadaş olup olamayacağını mı?? Hımm bu olmaz benimle çıkar mısın diye soracağım . Çıkmak mı?? Iyyy çıkmak ne ya dalga geçmesin kaç kat çıkacağız diye, aman neyse ya işte cesaret cesaret düşünme Zeki düşünme o an ne olursa olur diye de kendime telkinde bulunuyorum. Saat 07:45 ve kız evden çıktı köşeyi dönsün koşarak aradaki mesafeyi kapatacağım, hah tamam döndü şimdi hızla koş bakalım kızın döndüğü yokuşa geldiğimde kız yokuşu yarılamış ve her zaman ki gibi dönüp arkasına baktı ve beni görünce gülümsedi. ‘Allah be, bu iş bitti oğlum’ diyorum içimden ama daha dur bakalım kız hele biraz sokaktan uzaklaşsın şöyle Samatya Karakoluna kadar yürüsün o zaman yanaşır bir ‘Merhaba’ derim. Merhaba mı ?? o ne be , yok Selamın Aleykum de bari, içimde fırtınalar kopuyor kız karakolu geçti ama ben daha Merhaba mı diyeyim Günaydın mı ona karar veremedim. ‘Neyse hele Samatya Ssk hastanesinin oraya gelsin orada yaklaşırım hem şimdi gelip geçen mahalleden tanıdıklar görür ayıp olur bekle Zeki'ciğim bekle’ diyorum içimden. Kız arada sırada dönüp bakıyor, yavaşlıyor bir karşı kaldırıma geçiyor bir bu kaldırıma hatta bazen durup bana doğru bakıyor o zaman da ben hemen durup ya bir başka tarafa bakıyorum ya bir vitrini inceliyorum. Hastaneyi geçtik ve ablamın ölüm yokuşu adını taktığı Cerrahpaşa Hastanesi bitiminden sola dönüp Haseki Hastanesi'ne gidebilmek için kullanılan yokuşu tırmanıyoruz, aktif spor yapan 15 yaşında bir çocuğum yokuş çıkmıyor da sanki iniyor gibiyim al işte yokuş bittiği gibi kızın çalıştığı kuaförün önüne geldik. Kız cebinden anahtarı çıkardı minicik ve sımsıcak olduğunu htiğim güzel elleriyle kilidi açtı kepengi kaldırdı bana tekrar baktı ama bu sefer biraz kızgın bir şekilde. Oradan tesadüfen geçiyormuş gibi kıza hiç bakmadan hızla yürüdüm ve bir yandan ayakkabıma kızıyorum ya ne zaman bu ayakkabının bağcıkları böyle eskimiş ki, iyi ki kıza yaklaşmadım fark etse rezil olurdum gibi çeşit çeşit uyduruk bahanelerle kendimi avutuyorum ve kendime söz veriyorum yarın muhakkak…
28. gün hala kıza açılamadım ama artık biliyorum iş yerine gidiş kaç adım, kız hangi yerlerde yavaşlıyor dönüp bana bakıyor nerede duruyor ve ne zaman sinirle kepengi kaldırıyor hepsini ezbere biliyorum ve ne yazık ki bütün bu detayları ezberleyen ben hala bir Merhaba diyemiyorum…
44. gün kız sanki daha bir büyüdü daha bir güzelleşti. Artık makyaj yapıyor sanırım kuaförün sahibi kadın yeni saç ve makyaj modellerini benim bir türlü açılamadığım kız üzerinde deniyor. Her gün çaktırmadan dükkanda kız erkek ilişkileri hakkında konu açıyorum ağabeyim olsun iş yerinde ki diğer benden yaşça büyük işçilerin anlattıkları olsun nasıl eğitiyorum kendimi her şeye hazırım sanki yarın sabah konuşacağım…
65. gün oldu artık her sabah takip etme işini bıraktım tesadüf bu kadar da olmamalı hissi vermeye çalışıyorum. Kız bakalım beni merak edecek mi onu deniyorum ve sanırım bazen merak ettiği oluyor o yüzden gördüğünde daha fazla seviniyor daha fazla dönüp bakıyor ve daha çok durup beni bekliyor ama işte hala içim titriyor hala heyecandan dilim tutuluyor ama yemin olsun yarın sabah kesinlikle konuşacağım…
95. gün oldu artık ben bile kendime kızıyorum ve zaten son 10 gündür haftada 1 ancak kızın peşinden gidiyorum. Az önce iş yerinde baya ciddi bir konu dinledim aşk üzerine ve artık kendimi daha hazır hissediyorum. Ben bunu yapabilirim hatta dur yemin edeyim ‘ Eğer yarın sabah gidip konuşamazsam iki gözüm önüme aksın’ yani iki gözüm olmasa da en azından biri daha az görsüne kadar döndü bu yemin akşam üzeri…
İlk günden bu tarafa 130 gün geçti son 1 aydır işler o kadar yoğun ki sabah 06:45 civarı evden çıkıyorum. Hafta da 3 gün Cankurtaran spor kulübünün futbol antrenmanlarına gidiyorum saat 19:00- 21:00 arası 3 kere antrenmana gidebilmek için 22:00 de geri geldiğim iş yerinde saat 01:00 e kadar çalışıyor ve ağabeyimin bisikleti ile eve dönüyorum. 5 saat uyumadan tekrar iş derken artık kendimi ölecek gibi hmeye başlamışken imdadıma işlerin kesatlaşması yetişti. Artık saat 10:00 da bile dükkanda olsam dert değil zaten saat akşam 17:00 gibi eve dönüyorum genelde, o sabah nasıl hazırım. Süper bir pantolon almışım kendime ve en büyük ağabeyimin siyah yakalı bir tişörtünü yalvar yakar giymişim ve ayağımda o zamanların en havalı ayakkabısı olan espadril var hem de o kadar güzel ki, benim bile değil büyük ağabeyimin 30 çiftten fazla var bu tür ayakkabıları ve ben en güzelini o sabah çaktırmadan giymişim. Artık kızla konuşmamın önünde hiçbir engel yok, kız evden çıktı Samatya’ya doğru gidiyor ama daha bir hızlı yürüyor sanki işe geç kalmış gibi ben neredeyse yetişmek için koşturuyorum. Karakolu geçeli 100 metre oldu artık şu köşe çok uygun ilk defa kızla arayı 2 metre civarına düşürdüm sesimi ayarladım ve kızla aynı hizaya gelmek üzereyken köşeden çok tanıdık bir sima çıkıverdi ve kız hızla çocuğa sarıldı, birbirlerini yanaklarından öptüler. Kız elini çocuğun beline çocuksa kızın omuzuna sardı yanlarından hızla geçmek istiyorum koşmak istiyorum ama onlar duraksadı çocuk bana özlemle ‘Zeki'ciğim nasılsın’ diye bir soru sormaz mı ?? durdum çocuk kızı bıraktı bana sarıldı. İlkokul arkadaşım Cemal bu ne diyeceğimi bilemiyorum. Kıza bakmamaya çalışıyorum nasıl bir gol yemişim farkındayım ama maç öyle 1-0 falan olmamış bu golle bu gol 10 gole bedel, sesim çok zor çıktı bir iki şey dedim mi demedim mi bilemiyorum.
Aradan yıllar geçti Cemal ve bu sevimli kız evlenmişler, Yirmi yıldır görmedim hala evliler mi değiller mi bilemiyorum. Bildiğim tek şey birisine diyeceğiniz bir şey varsa, gideceğiniz yerin kaç adım olduğunu ezberlemeden önce diyeceğinizi söylemenizde fayda var, yoksa siz adımları köşeleri gidilen yolları ezberleyip ne diyeceğinize karar verene kadar birisi sizin Romanlar yazabileceğinize inandığınız kişiye ayaküstü bir fıkra anlatıp işi bitirmiş kalbini fethetmiş olabiliyor…
Zeki Kaymakçı